Öncelikle zaman... Sonra içten içe mutsuzluk kaplıyor bünyeyi. Süslü sözlerle anlatamayacak hale geliyorsun derdini, bir anda. Oysaki çok basit, bazı şeyler. Bazılarıysa çok zor. Neden zor olan her zaman çekicidir ki?
Sohbetini özlemek mesela; altında hiçbir sebep aramamayı gerektirecek en basit duygulardan biri belki de. Sen bunu bile dile getiremiyorsan ya da birinin dile getirmesine izin vermiyorsan, "Özledim." diyene karşılık veremiyorsan, susuyor değilsin; özlemiyorsundur, özlemek istemiyorsundur.
Bir şeyi elinde tutmaya çalışmak vardır, bir de elde etmeye çalışmak. İkisi için de çabalamıyorum şu sıralar. Bazı şeyleri elde etmek hiç zor değil. Ama bazılarını elinde tutmaya çalışmak hakikaten zor. Oysaki süslü sözlerle elde tutulmaya çalışmaz bir insan; içten olmalı. Hakkedene sıfatını verebilmeli. Sırf kendi gönlünü hoş etsin diye güzel sözleri ziyan etmemeli insan. Sen bunu bile bilmiyorsan, hatta bal gibi bildiğin halde işine böylesi geliyorsa, elde etmeye çalışıyor değilsin; elinde tutmaya çalışıyorsundur.
Bazen aklımızdakinin "en kötüsü" gerçeğe dönüşmesin diye kötüye razı olup aptala yattığımız anlar var ya; işte onlar en basiti. Çünkü işimize böylesi geliyor.
Bazen çok çelişiyorum kendimle, kolayı seçtiğimi anladığımda. Kötüyü yaşamak, kötüyü hissetmek çok basit; en kötüsü o kadar zor ki... Küçük şeylerden mutsuz olmak çok kolay mesela, bunu severim işte. Küçücük şeyleri birleştirip mutsuz olma hakkım olduğunu savunduğumu söylemiştim. Burası zor. Kontrol edemiyorsun bir yerden sonra. Ben önemsiz olduklarını bile bile bunlara kafa yoruyorsam, ufak mutlulukların tadının içine ediyor gibi bir şeyim.
Ama sıkıldım artık. Zor çok tatlı, hatta baldan tatlı. Ama ben bu özleme işini sevmedim.
Mutsuzluktan ölmek diye bir şey yok ama can çekişmek var, evet. Ben bu can çekişmeyi sevmedim.
Halbuki içten içe biliyorum mutlu olduğumu.
Çünkü mutlu olmak çok kolay, ama mutsuzluk öylesine zor ki...